Salgın ve Bulaşıcı hastalıklar canlıdan ya da kontamine yiyecek ve içeceklerden diğer canlılara bulaşan, parazit virüs ve bakterilerin sebep olduğu, tedavisinin ise oldukça zor ve zaman aldığı hastalık türleridir. Hastalık tüm dünyada yayılabileceği gibi bölgesel olarakta yaygınlık gösterebilir yani illaki Pandemi olması gerekmemektedir. Bu hastalıkların doğal olarak oluşması ile insan tarafından yapay olarak oluşturulması arasında borçlar hukuku açısından herhangi bir fark da bulunmamaktadır.
Bilindiği üzere 31 Aralık 2019 tarihinde Çinde tespit edilen ve oradan tüm dünya ülkelerine yayılan Corona Virüs (Covid-19) , 07.03.2020 tarihinde de Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilgili küresel risk seviyesi “çok yüksek” seviyesine çıkarılmış ve “Uluslararası Kamu Sağlığı Acil Durumu” ilan edilmiştir. Artık “Pandemi” olarak kabul edilen bu salgın toplumdaki her ilişkiyi etkilediği gibi özelikle ekonomik ilişkiler üzerine negatif yönde etki etmiştir.
Borç ilişkisinin tarafları olan alacaklının da borçlunun da bu durumdan ciddi derecede etkileneceği muhakkaktır ancak biz burada daha çok borçlunun durumu üzerinde duracağız.
Salgın hastalıkların borçlu tarafından önceden ön görülmesi ve engellenmesi mümkün olmadığı için borçlu açısından bir mücbir sebep olarak kabul edilir. Mücbir sebep olarak kabul edilmesinde önemli olan salgın hastalığın engellenebilir ve öngörülebilir olmamasıdır, engellenebilen ve öngörülen hastalıklar mücbir sebep oluşturmazlar.
Salgın hastalığın etkileri devam ederken borçlunun borcunu ifa edememesi borca aykırılık durumunu oluşturmayacaktır yani alacaklı borçluyu, borçlunun herhangi bir kusuru olmadan ve öngörülemez şekilde ortaya çıkan bu olay sebebiyle borca aykırılık halinin yaptırımlarından sorumlu tutamayacaktır.
Bu durumda eğer edimin ifası imkansız hale gelmişse borçlu Türk Borçlar Kanunu Madde 136’da belirtilen koşulları yerine getirerek edim yükümlülüğünden kurtulabilecek , eğer kısmi imkansızlık hali söz konusuysa Türk Borçlar Kanunu Madde 137’den yararlanarak imkansızlaşan kısımdan kurtulabilecek ve hatta bu kısım sözleşmenin esasını oluşturuyorsa sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olacaktır. Fakat eğer salgın hastalığa rağmen ifa imkansız hale gelmemişse, borçlu sözleşmeden dönmemişse veya feshetmemişse ancak bunlara rağmen yine de edimin ifası aşırı derecede güçleşmişse Türk Borçlar Kanunu Madde 138’e göre sözleşmenin yeniden uyarlanmasını isteyebilir ya da sözleşmeyi feshedebilir. Burada kanunun tanıdığı hakların kullanımı için yine de iyi niyet ve dürüstlük kuralına uygun hareket edilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Borçlunun salgın hastalık , doğal afet gibi öngörülemeyen ve engellenemez mücbir sebeplerle kanun tarafından Türk Borçlar Kanunu Genel Hükümler çerçevesinde korunması dışında kanun koyucu tarafından bazı özel düzenlemeler ve geçici yasalarla da dönemsel olarak korunması mümkündür.
Örneğin; ülkemizde de etkisini ciddi derecede gösteren Covid 19 Salgını sebebiyle, icra takiplerinin ertelenmesi, SGK veya vergi ödemelerinin ertelenmesi, zor durumda olanlara gıda yahut para yardımı yapılması, işçi ücretlerinin işveren yerine devlet tarafından ödenmesi bunlardan bazılarıdır.
Bunlar dışında 25.03.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7226 sayılı Torba kanun ile “ 01.03.2020 tarihinden 30.06.2020 tarihine kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesi kira sözleşmesinin feshi ve tahliye sebebini oluşturmaz” denerek kişiler arasındaki özel sözleşmelere dahi toplum yararına olmak üzere müdahale edilmiştir. Kiracı bu hükümden yararlanarak borcunu ifadan kaçınamayacak ancak kiraya verenin fesih hakkı ve tahliye talebi engellenmiş olacaktır.
Borca Aykırılık Halleri Nelerdir ?
Satış sözleşmelerinde ve kira sözleşmelerinde olduğu gibi özel olarak düzenlenen borca aykırılık hallerinin bulunmadığı durumlarda diğer tüm ilişkilere uygulanacak borca aykırılık hallerinden genel hükümler çerçevesinde kısaca bahsetmek faydalı olacaktır.
- Borçlunun Temerrüdü (TBK. 117-120 , TBK.123-126)
- Alacaklının Temerrüdü (TBK. 106 vd.)
- Kusurlu Sonraki İmkansızlık (TBK.112)
- Gereği Gibi İfa Etmeme (Kötü İfa)
- Aşırı İfa Gülüğü
Yukarıda yazılı tüm borca aykırılık hallerinin genel sonucu karşı tarafın zararının tazmin edilmesidir. Tüm bu haller Türk Borçlar Kanunu Madde 112 ve devamında ayrıntılı olarak düzenlenmektedir. Borca aykırı davrananın bu işten sorumlu tutulabilmesi için Türk Borçlar Kanunu Madde 49’da yer alan haksız fiil sorumluluğuna ilişkin beş koşulun kıyasen burada da bir arada olması gerekir.
Bunlar;
- Fiil : Borçlunun borca aykırı bir fiili olması gerekmektedir, bu fiil yapmaması gerekeni yapması ya da yapması gerekeni yapmaması şeklinde icra edilebilir. Bunlardan birinci hale örnek, son kullanma tarihi geçmiş gıdaların satılması , ikinci hale örnek ise , ödeme vakti gelmesine rağmen kira borcunun ödenmemesi gösterilebilir.
- Fiilin Borca Aykırılık Teşkil Etmesi : İcra edilen fiilin borca aykırılık teşkil etmesi gerekmektedir, aykırılık hallerinin ne olacağı sözleşme ile belirlenmiş olabileceği gibi kanunla ya da hayatın olağan akışından da anlaşılır olacak üzere belirlenebilir.
- Zarar : Borçlunun fiili alacaklıyı zarara uğratmış olmalıdır.
- İlliyet Bağı : Borçlunun fiili ile alacaklının zararı arasında uygun sebep-sonuç ilişkisinin (illiyet bağı) olması gerekir. İlliyet bağını kesen sebeplerin varlığı halinde borçlu, borca aykırılığın sonuçlarından sorumlu tutulamaz. İlliyet bağını kesen sebepler ise mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru ve üçüncü kişinin ağır kusurudur.
- Kusur : Borçlunun borca aykırılıktan sorumlu tutulabilmesi için ortaya çıkan zararda mutlaka kusuru olması gerekmektedir. Diğer tüm koşullar sağlanmış olsa dahi eğer ortaya çıkan zararda borçlunun kusuru eksikse o halde borca aykırılığın sonuçlarından da sorumlu tutulabilmesi mümkün değildir
Ancak mücbir sebep nedeniyle borçlunun borca aykırılığın sorumluluğundan kurtulması kusur eksikliğinden değil illiyet bağının yokluğundan kaynaklanmaktadır. Alacaklının zarara uğramasında borçlunun bir kusuru varsa mücbir sebebin varlığı borçluyu borca aykırılıktan kurtaramayacaktır. Örnek olarak bir araç satış sözleşmesi düşünelim, borçlu teslim tarihinde alacaklıya aracı teslim etmemiş ve borçlu temerrüde düştükten sonra mücbir sebep ortaya çıkmışsa bu halde borçlu temerrüde düşmekte kusurlu olması sebebiyle alacaklının zararını tazmin etmekten kurtulamayacaktır.
Peki Borca Aykırılığın Varlığını Kabul Edersek Bunun Sonuçları Ne Olacaktır ?
- Borca Aykırılık Nedeniyle Oluşan Zararın Tazmin Edilmesi
Borcun kaynağı ve türü önemli olmaksızın bütün borç ilişkilerinde borçlunun borca aykırı davranışta bulunması halinde TBK 112 ve devamında ki genel hükümler uygulanacaktır.
- Aynen İfa
Borçlunun borca aykırı davranmasının genel sonucu aynen ifadır, aynen ifa mümkünse alacaklı borçludan aynen ifa + uğramış olduğu zararın tazminini talep etmelidir. Aynen ifanın mümkün olmadığı durumlarda ise zararının tazminini talep edilmelidir.
- Sözleşmeden Dönme veya Sözleşmenin Feshedilmesi
Sözleşmeden dönme, satış – eser sözleşmeleri gibi ani edim gerektiren sözleşmelerin geçmişe etkili olacak şekilde ortadan kaldırılmasıdır.
Fesih ise kira, vekalet gibi sürekli edim borcu doğuran sözleşmelerin geleceğe etkili olarak ortadan kaldırılmasıdır.
Sözleşmeden dönme yahut fesih mutlaka haklı sebebe dayanmalıdır aksi halde yukarıda sayılan aynen ifa + zararın tazmini ve zararın tazminini diğer tarafın talep etme hakkı doğacaktır.
Salgın Hastalıkların Sözleşme Sorumluluğuna Etkisinin Nasıl Olacağı Hakkında
Daha önce yukarıda açıkladığımız gibi salgın ve bulaşıcı her hastalığın borç ilişkisi anlamında mücbir sebep olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Hastalığın mücbir sebep olarak borçluyu sorumluluktan kurtarması ancak edimin ifa edilmesini engellemesi ile mümkün olabilir.
Hastalığın İfayı Etki Ederek Borçluyu Sorumluluktan Kurtarması İçin birtakım şartları taşıması gerekmektedir.
- İfayı Etkileyen Bulaşıcı Hastalığın Bulunması
Hastalığın var olup olmadığı bilgisi uzman kuruluşlar tarafından elde edilmesi gereken bir bilgidir. Örneğin; tüm dünya ile birlikte ülkemizde de etkisini gösteren COVİD 19 Hastalığı Dünya Sağlık Örgütü tarafından PANDEMİ ilan edilmiştir. Elbette bu hastalık için başka bir uzman görüşüne ihitiyaç duyulmayacaktır. Ancak daha önce bahsettiğimiz gibi bu hastalığın borçluyu sorumluluktan kurtarabilmesi için borcun ifasına etki etmesi gerekmektedir.
Vekalet ilişkisini ele alacak olursak, COVİD 19 sebebiyle adliyelerin kapatıldığını ve acele işler hariç olmak üzere herhangi bir işlemin yapılmadığını sürelerin de durdurulduğunu var sayalım, bu durumda avukatın vekalet ilişkisinin ön gördüğü şekilde dava açamaması ya da icra takip işlemlerini yürütememesi borca aykırılık teşkil eden bir durum olarak kabul edilemeyecektir. Ya da sokağa çıkma yasağı sebebiyle işçileri çalışamamış ve yüklenici firmanın inşaatı teslimi gecikmişse, bankalar işlem yapmadığı için kiracı kirasını ödeyememişse bulaşıcı hastalık nedeniyle edimin ifasının mümkün olmadığı ve bu nedenle de borçlunun zarardan sorumlu tutulamayacağını söylemek yerinde olacaktır.
- Hastalığın Edimin İfasını Engellemesi
Hastalığın edimin ifasını engellemesi ; ifanın imkansızlaşması , ifanın gecikmesi ya da karşı edimin ifasının tehlikeye girmesi şeklinde karşımıza çıkabilir.
Burada ifanın imkansızlaşması için sözleşme kurulduktan sonra borçlunun kusuru olmaksızın edimin kesin ve kalıcı olarak imkansız hale gelmesi gerekmektedir.
Örneğin ; Yarasa eti ile beslenen bir ülkeye kurutulmuş yarasa eti ticareti yapıldığını düşünelim, ancak yarasalardan insanlara bulaşan çok tehlikeli bir hastalığın tespit edilmiş olması ile beraber ülkedeki tüm yarasaların itlaf edildiği var sayımında , ifa kesin ve kalıcı olarak imkansız hale gelmiş olur. İfanın imkansızlaşmasında dikkat edilmesi gereken husus para borcunun ifasının hiçbir şartta imkansızlaşamayacağıdır.
İfanın gecikmesi ise sıklıkla para borçlarında kendisini gösterir, yukarıda bahsedildiği gibi bankaların işleme kapatılmış olduğu var sayımında kiracının kira borcunu banka aracılığı ile göndermek dışında başka bir seçeneği yoksa bankalar açılana kadar söz konusu ifa gecikmiş olarak kabul edilir ancak mücbir sebebin varlığı nedeniyle gecikmenin yol açtığı zararlardan kiracı sorumlu olmaz. Burada kiracı kira borcundan kurtulmaz ancak borcun ifasını elinde olmayan sebepler nedeniyle bir süre geciktirmiş olur.
Bu Şartlar Altında COVİD 19’un Sözleşme Sorumluluğuna Nasıl Etki Edeceği Hususu
Sözleşmeden doğan borca aykırılık hallerinin temel sonucu alacaklının zararının TBK madde 112 doğrultusunda tazmin edilmesidir. Yukarıda açıkladığımız üzere burada borçlunun doğan zararlardan sorumlu tutulabilmesi için Türk Borçlar Kanunu Madde 49’da düzenlenen haksız fiil sorumluluğunu doğuran halleri temel almak gerekmektedir. Aralarında ki fark ise Türk Borçlar Kanunu Madde 49’da sözleşme ilişkisinin değil bir haksız eylemin var olması, Türk Borçlar Kanunu Madde 112de ise sözleşme ilişkisinden doğan bir borca aykırılığın söz konusu olmasıdır.
Her iki sorumlulukta da zarar ile fiil arasında illiyet bağının bulunması zorunludur. Diğer koşullar var olsa bile illiyet bağının olmaması tek başına borçlunun sorumluluğunu ortadan kaldıran bir haldir.
Açıklamalarımız doğrultusunda anlaşılacağı üzere burada borca aykırılık halinde zarar borçlunun borca aykırı fiilinden değil, fiil ile zarar arasındaki sebep sonuç ilişkisini kesen bir mücbir sebepten yani güncel olarak bir bulaşıcı hastalıktan kaynaklanmaktadır. Bu sebeple de borçlunun ortaya çıkan zarardan herhangi bir sorumluluğu olmayacaktır.
Örneğin ; salgın nedeniyle nedeniyle malların alıcıya teslim edilememesi , sokağa çıkma yasağı nedeniyle işçinin işine gidememesi, bankaların işlem almaması nedeniyle ödemelerin yapılamaması, turizm firmalarının yurt dışına seyahatlerini ertelemesi gibi durumlarda borçlu alıcının bu nedenle uğradığı zararları tazmin etmekle yükümlü olmayacaktır. Bu zararlar, ifanın gecikmesinden doğan zarar, para borcunda temerrüd faizi ya da gecikmede ön görülen ceza koşulu gibi zararların tamamını kapsar.
Burada dikkat edilmesi gereken husus mücbir sebep olarak kabul edilen bulaşıcı hastalığın borcu sona erdiren bir hal olarak kabul edilmemesi gerektiğidir. Eğer salgın hastalığa rağmen borcun ifası mümkünse ve borçlu borcunu ifa etmemişse o halde alacaklının uğradığı zarardan sorumludur. Örneğin; salgın hastalık nedeniyle ertelenen yurt dışı seyahatleri hastalık engeli ortadan kaldırıldığında ifa edilebilecektir.
Sözleşmeden Dönme ve Sözleşmenin Feshi Seçeneklerinin Kullanılabilmesi
Koşulların var olması halinde bulaşıcı hastalık taraflara sözleşmeden dönme ya da sözleşmeyi feshetme hakkı verebilir.
Örneğin ; Yabancı uyruklu bir heykeltraşın eser sözleşmesi kapsamında heykel yapma borcu olduğunu düşünelim , bulaşıcı hastalık nedeniyle heykeltraş sınır dışı edilir ve kendi ülkesine gönderilirse bu halde eseri yaratmanın imkansız hale geldiğini kabul etmek gerekir. Bu durumda heykeltraş mücbir sebep nedeniyle sözleşmeden dönebilir.
Bunlar dışında sürekli edim borcu doğuran ve sık sık ihtilaflara konu olan kira sözleşmeleri de salgın hastalıktan etkilenecektir.
Örneğin ; Bir restoran işletmesi COVİD 19 sebebiyle uzun süre kapatılacaksa restoran sahibi kira sözleşmesinin geri kalan süresinde etkili olmak üzere sözleşmeyi feshedebilir. Ya da şu an güncel olarak üniversitelerde online eğitime geçildiği için yurtlarda kalan üniversite öğrencileri de yurt ile yaptığı sözleşmeyi feshedebilir.
Yukarıdaki örneklere göre sözleşmeden dönülmüş yahut sözleşme feshedilmişse , dönülen ve feshedilen kısım için yapılan ödemeler Türk Borçlar Kanunu 77-82 arası maddeler uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri istenebilecektir.
Kısaca toparlamak gerekirse , COVİD 19 sözleşmeden dönme ve sözleşmenin feshedilmesi anlamında bir haklı sebeptir. Haklı sebeple sözleşmeden dönen veya fesheden taraf d Türk Borçlar Kanunu Madde 112 gereğince diğer tarafın zararını karşılamak ile yükümlü değildir.
Sözleşmenin Uyarlanması
Sözleşmeden doğan borçlarda bulaşıcı hastalık borcun ifasını imkansız hale getirmemiş ancak zorlaştırmışsa ve sözleşmeden dönme ve feshetmenin koşulları da mevcut değilse o halde özel düzenlemeler ayrı olmak üzere Türk Borçlar Kanunu Madde 138’de yer alan aşırı ifa güçlüğü nedeniyle sözleşmenin yeni şartlara uyarlanasının talep edilmesi söz konusu olabilir.
Geçerli bir şekilde kurulan sözleşmelerde, sözleşmeden doğan borcun sonradan ortaya çıkan nedenlerle ifa edilemez duruma gelmişse ya da ifa edilmiş olsa dahi ifa esnasında ifaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması halinde uyarlama yani sözleşmenin yeni koşullara göre güncellenmesi talep edilebilir.
Türk Borçlar Kanunu Madde 138 ; Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere uyarlama talebi alelade bir gerekçe ile istenemez, kanunda öngörülen koşulların tamamının söz konusu olayda bulunması gerekir. Kanun maddesinde yazılı haller karşımıza genellikle mücbir sebepler olarak çıkar, tıpkı şu an içinde bulunduğumuz salgın hastalığın etkileri gibi.
Burada uyarlama talep edilebilmesi için dikkat edilmesi gereken husus, ‘öngörülemeyen ve beklenmeyen’ bir halin olmasının tek başına yeterli olmadığıdır. Aynı zamanda edimin yerine getirilmemiş ya da ihtirazi kayıt ile yerine getirilmiş olması da gerekmektedir.
Uyarlama edim konusu için istenebileceği gibi süre içinde istenebilir,
Örneğin ; malın teslim edilmesi mümkün ancak öngörülemeyen ve beklenmeyen bir sebeple anlaşılan zamanda teslim edilmesi aşırı derecede güçleşmişse bu durumda teslimat süresi için uyarlama talep edilebilir , ya da teslimat giderleri öngörülemeyen şekilde artmışsa bu halde bedelde de uyarlama talep edilebilir.
Yukarıda kısaca borçlunun korona virüs sebebiyle negatif etkilenen ekonomik koşullarda Türk Borçlar Kanunu Genel Hükümler çerçevesinde kullanabileceği haklarından bahsedilmiştir. Ancak unutmamak gerekir ki bu hakların kullanımı ancak iyi niyetin varlığı halinde mümkün olabilir, borçlunun bu hakları kötü niyetli olarak borcundan kurtulmak için kullanmaması gerekmektedir.